Eğitimin önümüzdeki 50 yılda bu boyutlarda büyük bir evrim geçireceğine hiç şüphe yok. Fakat hangi dönüştürücü güçlerin baskın çıkacağı ve değişimin en çok hangi boyutlarda olacağını kestirmek oldukça güç. Sektörde çok fazla paydaş var ve değişim çok boyutlu. Eğitimin farklı boyutlarında farklı şeyler deneyen başarılı alternatif eğitim kurumları var ve bunlar bize gelecek hakkında önemli öngörüler verebilirler.
GELECEĞİN İDEAL OKULUNUN ÖZELLİKLERİ:
Öğrencilere olabildiğince fazla esneklik sağlanması,
İçerik yerine yetkinliklerin vurgulanması,
Derslere girmek yerine yeterliliklerin öne çıkması,
Eğitimin hibrid olması,
Tersyüz eğitimin kullanılması,
Problem ve proje bazlı eğitime kayma,
Akran öğrenmesinin artması,
Dev üniversiteler yerine az sayıda programı olan alan üniversitelerinin ortaya çıkması,
Eğitimin finansmanında yaratıcı alternatifler oluşturulması.
Western Governors University: Bu çevrimiçi üniversite, internetin yeni gelişmeye başladığı dönemde kurulmuş. Geleneksel modelin sınıf ve dönem kavramlarını reddediyor ve tümüyle yeterliliğe bağlı bir sistem kullanıyor. Eğitim malzemeleri öğrenciye çevrimiçi olarak sunuluyor. Öğrenci dersleri istediği zaman istediği hızda öğreniyor ve kendini yeterli hissettiği zaman sınav başvurusu yapıyor. Sınavlar ya belirli merkezlerde yapılıyor ya da belirli yazılımlar kullanılarak kontrol altında çevrimiçi yapılıyor. Yaş ortalaması 35 olan üniversitenin 120 bin civarında öğrencisi var. Bu üniversitedeki 2 bin civarındaki tam zamanlı öğretim üyesinin bir kısmı program danışmanlığı yapıyor, bir kısmı derslerde destek veriyor, bir kısmı da sınavları değerlendiriyor. Bu üniversitenin ilginç yanı yetkinlik bazlı değerlendirme sistemi.
‘EĞİTİM DEVRİMİ’
University of the People: Kendisini bir “Eğitim Devrimi” olarak adlandıran bu kurum; öğrenim ücreti olmayan, akredite bir çevrimiçi üniversite. Hedefi küresel olarak yükseköğretime erişim sağlamak olan bu okul nitelikli lise mezunlarının, onları üniversite çalışmalarından alıkoyan finansal, coğrafi, politik ve kişisel kısıtlamaların üstesinden gelmelerine yardımcı olmak için tasarlanmış. 200’den fazla ülke ve bölgeden 106 bin öğrencisi var. Büyük ölçüde gönüllü akademisyenlerin zaman desteği ve vakıfların maddi desteğiyle yaşamını sürdürüyor. Bu üniversitenin başarısını görünce Türkiye’de bir çevrimiçi ulusal üniversitenin zamanının geldiğini düşünüyorum.
Minerva University: Akredite bir üniversite olan Minerva benim en beğendiğim alternatif üniversite modellerinden birisine sahip. Günümüz üniversitesinin sürdürülebilir olmamasının temel nedeni çok pahalı bir altyapı gerektiriyor olması, birbirlerine pek de yakın olmayan üç farklı alanda (eğitim, araştırma, hizmet) birden performans göstermeye çalışması ve son derece pahalı bir insan kaynağı kullanıyor olması. Minerva bu sorunları kısmen çözmüş. Minerva’yı öne çıkaran özellikler şunlar: Öğrenciler geleneksel birinci sınıf dersleri yerine dört temel ders alırlar; bu dersler dört temel yetkinliğin (eleştirel düşünme, yaratıcı düşünme, ekili iletişim kurma ve etkili etkileşim) altında yatan zihinsel alışkanlıkları ve temel kavramları geliştirmeye odaklanır. Üniversitede, MEF Üniversitesi’nde de kullanılan tersyüz eğitim modeli kullanılır. Sınıflar, ders saati dışında tamamlanan ödevlerden öğrenilen konular üzerinde tartışmaya, münazaraya ve işbirliği içinde çalışmaya ayrılmıştır. En yenilikçi özelliği tüm derslerin senkron çevrimiçi olması. Öğrenciler eğitimlerini yedi farklı şehirde alıyorlar: San Fransisco, Londra, Berlin, Buenos Aires, Haydarabad, Seul, Taipei. Üniversite, bu şehirlerde sadece yurt binalarına sahip. Öğrenciler derslerine yurtlardan bağlanıyorlar. Üniversite en az üç şekilde maliyetleri düşürüyor: 1) Yurt binası dışında inşaat masrafı yok. 2) Maliyeti yükselten araştırma programları yok. 3) Hocalar dünyanın her yerinden olabiliyor. Eğitim ücreti Amerika’nın önde gelen üniversitelerinin ücretlerinin üçte biri civarında. Şu anda yüzde 80’i Amerika dışından bin lisans öğrencisi olan Minerva Üniversitesi’ne başvuranların ancak yüzde 1’i kabul ediliyor; yani Minerva dünyada girilmesi en zor olan lisans programı.
DİPLOMA VERMEYEN OKUL
Ecole 42: Paris’te açılan bu özel kodlama okuluna girmek birçok üniversiteye girmekten daha zor. Okul bir diploma vermiyor fakat neredeyse tüm öğrenciler mezun olmadan iş buluyorlar. Birçok açıdan bakıldığında Ecole 42 geleneksel elitist Fransız üniversite sistemine karşı bir isyanı temsil ediyor: 18 yaş üzerindeki herkese açık, ücretsiz, kitapsız ve öğretmensiz, 7/24 açık, öğrenci programı istediği sürede tamamlayabiliyor, ders ve sınıf yerine bir oyundaki gibi seviyeler var, tamamen birbirinden öğrenmeye dayalı ve proje tabanlı bir okul. Öğretmen olmadığından okulda hiyerarşi ve otorite yok. Tüm değerlendirmeler diğer öğrenciler tarafından yapılıyor. Öğrenciler programda istedikleri hızda gidebiliyorlar; kimisi üç yılda bitiriyor, kimisi beş yılda, kimisi de bitirmemeyi seçiyor. Kurucusu “toplumdan kazandığını topluma geri verme” projesi ile iki sorunu çözmeye çalışmış: Fransa’da kodlama yeteneğin eksik olması ve ülkedeki fırsat eşitsizliği. Bu okul sayesinde Paris’in bir küresel teknoloji üssü olduğunu düşünerek şu soruyu sormadan edemiyorum: Neden Türkiye’nin zenginleri yüzlerce milyon dolar harcayıp birbirinin benzeri üniversiteler açar da çok daha az bir masrafla çok daha fazla etki yaratabilecek Ecole 42 benzeri bir okul kurmazlar?
GELECEĞİN SİSTEMİ
Geleceğin eğitim sistemi birdenbire ortaya çıkmayacak ve gerek eğitim kurumları gerekse toplum tarafından kabul edilmesi de kolay olmayacak. Değişim çok hızlı olmayacak ve evrim sırasında birçok “ara-tür” oluşacak. Sonunda tek bir noktada buluşulmasını da beklemiyorum. Fakat yukarıda sözünü ettiğim alternatif kurumlar, geleceğin tercih edilen eğitim sisteminin hangi özelliklere sahip olabileceği konusunda bize epey ipucu veriyor