Ankara Üniversitesi Rektörlüğü, Barış İçin Akademisyenler (BAK) bildirisine imza attığı gerekçesiyle OHAL KHK’si ile Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden ihraç edilen Gazete Duvar yazarı, akademisyen Dinçer Demirkent’in göreve iadesiyle ilgili mahkeme kararını yasal süre geçmesine karşın uygulamadı. Demirkent, üniversitesi yönetimi hakkında suç duyurusunda bulunacağını belirterek, “Rektörlük Personel Dairesi, bana ‘güvenlik soruşturması için yazı yazdıklarını’ söyledi. Ben ‘Güvenlik soruşturması yapmaya hakkınız yok, üniversite personeli ile ilgili güvenlik soruşturması yapılamaz, kanun bunu der’ deyince de ‘Dilimiz sürçtü, biz güvenlik soruşturması diyoruz ama arşiv araştırması için gönderdik’ dedi” açıklamasını yaptı.
Ankara Üniversitesi (AÜ) Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden BAK bildirisine imza attığı gerekçesiyle ihraç edilen akademisyen Dinçer Demirkent’in göreve iadesine ilişkin Ankara 21. İdare Mahkemesi’nin kararı, 30 günlük yasal süre geçmesine karşın AÜ Rektörlüğü’nce uygulanmadı. Demirkent’in 2 Şubat 2023’te göreve iade için yaptığı başvuruya yanıt da verilmedi.
‘GÖREVİ KÖTÜYE KULLANMA SUÇU İŞLEDİLER’
ANKA’nın haberine göre Demirkent, AÜ yönetiminin “görevi kötüye kullanma suçunu” işlediğini vurgulayarak, “Bir idare mahkeme kararını idarenin uygulama zorunluluğu var. 30 günlük süre de hak olarak belirlenmiş bir süre değil kanunda. Mahkeme kararının ivedilikle uygulanması gerekiyor. İvedilikle uygulamanı en son süresi olarak 30 gün belirlenmiş. İdareye 30 gün içinde uygulama hakkın var demiyor, sen bunu uygulayacaksın ama 30 gün içinde uygulamazsan bunun cezai ve tazmin sorumluluğu var diyor kanun. Dolayısıyla kanun koyucu açık bir hüküm koymuş. Bu kararı uygulamayan üniversite idarecilerin silsile halinde, personel daire başkanından başlayarak, ilgili rektör yardımcısı, rektör ve Yükseköğretim Kurumu dahil olmak üzere aslında görevi kötüye kullanma işlemiş durumdalar” diye konuştu.
‘ERKAN İBİŞ, DÜŞMANCA BİR TUTUM BAŞLATTI’
Üniversite yönetiminin BAK imzacılarına düşmanca tutum içinde olduğunu kaydeden Demirkent, şunları söyledi:
“Ben 7 Şubat 2017’de hiçbir gerekçe gösterilmeden üniversiteden ihraç edildim. İhracımın gerekçesinin BAK bildirisine imza atmam olduğunu 5 yıl sonra OHAL komisyonu kararıyla öğrendim. 2021 sonlarında verilen karar. 5 yıl sonra mahkemeye başvuru hakkı ancak kazanabildim. 7 Şubat 2022’de başvurdum mahkemeye. 21. İdare Mahkemesi, yerel mahkeme, BAK bildirisine imza atmanın tek başına iltisak ve irtibatı kanıtlayamayacağını, dolayısıyla göreve iade edilmem gerektiğini söyleyen çok açık bir karar verdi. Bu karar ikinci karar, yine 21. İdare Mahkemesi’nin Özdemir Aktan kararından sonra verdiği ikinci karar. Üniversiteye 2 Şubat’ta başvurdum ben. Benim başvuruma geri dönüş için ilk başvuruydu. Fakat A.Ü. bize 2016’dan beri, hatta daha öncesinden başlayarak, Erkan İbiş döneminde açıkça düşman bir tutum başlatarak, Mülkiyeliler Birliği de üniversite fikrini tasfiyeye dönük uygulamaları ilgili rapor yayınlamıştı… Anayasa Mahkemesi de kararlar vermeye başlıyor bu konuda. Öğrencilere, öğretim üyelerine açılan soruşturma ve disiplin cezalarının bir Anayasa kuralı, temel hak ihlali olduğuna ilişkin kararlar da yayınlanmaya başladı. Şimdi bu durum açıkça düşmanca bizlere karşı alınan tutumun sonucu olarak ben 30 günlük sürenin dolmasına rağmen, göreve başlatılmamın gereğinin yapılmamasının nedeni olduğunu düşünüyorum.”
‘SESİMİZİ DUYURMAMIZ GEREKİYOR’
Demirkent, tazminat davası açacağını ve sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunacağını aktararak, “A.Ü’nün bu tutumunun, hukuku aykırı olarak işlettiği süreçlerin önünün alınmasının Türkiye’de üniversitelerin geleceği bakımından da önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye yeni bir başlangıç ihtimali taşıyan bir ülke. Bu suçları işleyen, hukuksuzlukları yaratan ve ön ayak olan, bu hukuksuzluklara imza ile ses çıkarmayarak ortak olan, bu suçu işleyen herkesin sorumluluğu olduğunu, bu sorumluluğa karşı da bizim üniversiteye karşı sorumluluk olarak bu süreçleri, elimizden gelen bütün hukuki araçları kullanarak, yürütmemiz, sesimizi duyurmamız, Türkiye’de üniversiteyi gerçek bir üniversite olarak yeniden kurmamız gerekiyor” dedi.
Demirkent, göreve iade edilmesi durumunda yaşanacaklara ilişkin de “Herhalde göreve başlatıldığımda değil ama görevin bir aşamasında ve her denk geldiğinde bu suçları işleyenlerin yüzüne bakmak ve yüzlerinde utanç görmek, bu işlerde sorumluluğu olmayan bütün öğrencilerimizle de kucaklaşmak, olabildiğince kamu, üniversite, bilim ve hakikat yararına çalışmak olacak. Bu utanç duygusunu görmek istiyorum” diye konuştu.
‘GÜVENLİK SORUŞTURMASI İÇİN YAZI YAZDIK’
Demirkent, üniversite yönetiminin resmi olarak yanıt vermemesi üzerine üniversiteyi aradığında kendisine verilen cevabı ise şöyle anlattı:
“Rektörlük Personel Dairesi bana ‘güvenlik soruşturması için yazı yazdıklarını söyledi. Ben ‘Güvenlik soruşturması yapmaya hakkınız yok, üniversite personeli ile ilgili güvenlik soruşturması yapılamaz, kanun bunu der’ deyince de ‘Dilimiz sürçtü, biz güvenlik soruşturması diyoruz ama arşiv araştırması için gönderdik’ dedi. Ben de ‘Buna da hakkınız yok, yeniden atama yapmıyorsunuz, mahkeme kararını uygulamak zorundasınız’ deyince de ‘Biz YÖK’e yazı yazdık, YÖK’ten yazı bekliyoruz’ diye bir cevap verdi.”
NE YAŞANMIŞTI?
BAK imzacısı Demirkent, OHAL KHK’sı ile görevinden ihraç edilmişti. Demirkent’in OHAL Komisyonu’na görev iade talebiyle yaptığı başvuru reddedilmişti. Demirkent’e komisyonun ardından yargı yolu açılmıştı. Demirkent de Ankara 21. İdare Mahkemesi’nde göreve iade talebiyle dava açmıştı. Ankara Üniversite ise OHAL Komisyonu’ndaki işlemlerin sürmesine rağmen Demirkent’in davasının “süre aşımı yönünden reddinin gerektiğini” savunmuştu.
Mahkeme, oy birliği ile Demirkent’in görevine iadesine karar verirken Anayasa Mahkemesi (AYM) ve Danıştay’ın kararlarına da atıfta bulundu. Mahkeme, AYM’nin daha önce verdiği ‘Zübeyde Füsun Üstel ve diğerleri’ kararına atıf yapmıştı. AYM’nin verdiği bu kararda, BAK imzacısı akademisyenlere ilişkin “mahkemeler mahkûmiyet gerekçelerinde bildiriyi yazan ve imzalayanların PKK’nın talimatı ile hareket ettiklerine ilişkin varsayımı aşan bir delil gösterilebilmiş değildir” diyerek, yerel mahkemelerin kararlarını eleştirmişti. AYM, ayrıca mahkemelerin cezaya gerekçe gösterdiği BAK metni ile akademisyenlerin mahkemeye sunduğu metin arasında farklılıklar olduğunu da “Mahkemelerin hükme esas aldıkları çağrı ile başvurucuların Anayasa Mahkemesi’ne sundukları çağrının aynı olup olmadığı tartışmalıdır” diye açıklamıştı.
AYM kararının gerekçesinde şöyle denmişti:
“Her hâlükârda kamu gücünü kullanan organlar eleştirilere cevap verilmesi hususunda ülkedeki herkesten daha fazla güç ve imkâna sahiptir. Özellikle son derece saçma ve ilgisiz bile görünse muhaliflerin haksız saldırı ve eleştirilerine farklı yollardan cevap verme imkânının olduğu durumlarda ceza kovuşturmasına başvurulmamalıdır. Başvurucuların ifade özgürlüğüne yapılan müdahalenin demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır. Anayasa’nın 26. maddesinin ihlal edildiği…”
‘İMZA ATMAK ÖRGÜTLE İRTİBAT VE İLTİSAK BULUNDUĞUNU GÖSTERMEZ’
“Dosya içerisindeki belgeler ile Anayasa Mahkemesi kararından, uyuşmazlığa konu bildiriyi imzalayan davacının PKK/KCK silahlı terör örgütünün talimatı ile örgütsel ve gizli bir dayanışma ile hareket ettiğine ilişkin varsayımı aşan hukuken kabul edilebilir bir tespitin de bulunmadığı anlaşılmaktadır” denilen mahkeme kararında, Demirkent’in sadece bildiriye imza atmasına ilişkin de “Söz konusu bildiriye imza atmanın, davacının anılan örgüt ile irtibat ve iltisaklı bulunduğunu göstermeyeceği değerlendirilmiştir” görüşünü bildirmişti. (HABER MERKEZİ)